İZMİR FAALİYETİ 30 Haziran- 4 Temmuz 2021
Covid-19 salgını yasaklarının kaldırılmasının ardından MAD habitat insiyatifi olarak bu senenin ilk faaliyetini gerçekleştirmek üzere Emrah Sınmaz, Yenal Yazıcıoğlu, Muhammed Öndaş ve ben 30 Haziran akşamı İzmir’e doğru yola çıktık. Bu faaliyette köpeğim Tundra da bizimleydi.
Yasakların son günü olması dolayısıyla seyahat riskini göz önünde bulundurarak ilk akşam Akhisar’da konakladık. Ertesi gün sabah 7.00’de İzmir’e hareket ettik. Saat 9.00’da rehberimiz Mehmet Öztaş ile Çiğli’de bir araya geldik. Meşhur İzmir boyozu ile kahvaltımızı yaptıktan sonra rehberimiz eşliğinde araçlarımızla Yamanlar dağına tırmandık. Kavurucu temmuz sıcağında Kızılçam ormanı içerisinde yaklaşık bir saatlik arayışın ardından Karagöl (Akkaya Mevki) yakınlarındaki mağaraya ulaştık.
Mağara ağzına ancak bir ağaca (Kermes meşesi Quercus coccifera) çıkarak ulaşabildik. Mağara batıya Menemen-Emiralem mahallesinin bulunduğu vadiye bakıyordu. Bir üst kısımda ayrı bir girişi daha olduğunu gördük. Mağaranın duvarları aşırı sayıda sinekle kaplıydı. İçeride ilerlemek pek mümkün olmuyordu. Rehberimiz ağaçtan kestiği bir dal yardımıyla sinekleri kovmak için epey çaba gösterdi. Bu işimizi bir ölçüde kolaylaştırdı. Ayrıca sineklere karşı önlem olarak maske de kullandık. Girer girmez mağara içerisinde yaşam belirtisi aramaya koyuldum ve mağarada yaklaşık 30 metre ilerledik. Bu sırada Tundra da bizimle mağaranın sonuna kadar ilerledi. Burada yalnız porsuk dışkılarına rastladık. Bununla beraber içeride irili ufaklı birkaç kemik olduğunu fark ettik. Mağaranın hemen girişinde yaklaşık bir buçuk metrelik bir define kazı çukuru ve çömlek parçaları da bulunuyordu. İçeride yarasa dışkıları çok az bulunmakla beraber hiç yarasaya rastlamadık.
Bir süre sonra mağarayı ölçümlemeye başladık. Yaklaşık 35 metre civarında bir uzunluğa sahip olduğunu ortaya koyduk. Biz ölçümler yaparken ve fotoğraflar alırken Tundra da zaman zaman zemini eşeliyordu. Bu mağaradaki işimizi tamamladıktan sonra dönmeye karar vermişken hemen yanı başımızda başka bir mağaranın daha olduğunu fark ettim.
Mağaranın hemen ağız kısmında bazı küçük memeli türlere ait kafatasları ile bir sıpa bacağı bulduk. Sıpa bacağı derisi ile beraber bozulmadan kalmış ilginç bir materyaldi. Bu haliyle, esas fail bacağı mağaranın derinlerine taşımış olmalıydı. Yoksa bulduğumuz nokta sıcaklık ve nem farkları nedeniyle doğal olarak bozulmasına elverişliydi. Dolayısıyla ya başka bir yabani hayvan ya da defineciler tarafından mağara girişine taşınmıştı. Yaklaşık 15 metre uzunluğunda bu mağaranın da ölçümlerini tamamladıktan sonra dönüşe geçtik.
Aracımızın başına vardığımızda klinometrenin (eğim-yön ölçer) kayıp olduğunun farkına vardık. Dönüp mağaralarda ve yürüdüğümüz güzergahta uzun arayışlardan sonra aleti patika üzerinde mola verdiğimiz yerde bulduk. Rahat bir nefes almıştık. Rehberimizin önerisiyle hemen yakınımızda yer alan Karagöl Tabiat Parkını görmeye karar verdik. Kısa bir seyirden sonra gölden ayrıldık ve İzmir’e dönüp rehberimizle vedalaştık.
İkinci istikametimiz Urla ilçesindeki dağlık bir alandı. Her ne kadar mevcut bir istihbarat olmasa da kalan üç günümüzü bu bölgede geçirecek mülakatlar gerçekleştirecektik. Demircili plajında konaklamaya karar verdik. Köy muhtarının işlettiği plaj ardı konaklama alanında çadırlarımızı kurduk. Her ne kadar sivrisineklerden mustarip olsak da sohbet eşliğinde bir şeyler atıştırıp çadırlarımıza çekildik. Ertesi gün kahvaltı ve deniz keyfinden sonra buradan ayrıldık.
Sonraki durağımız Yağcılar köyü idi. Burada tesadüfi karşılaştığımız hoş sohbet Adnan Abi ve Hikmet Amca ile koyu bir sohbete başladık. Bölgedeki mağaraları ve yaban hayatını sorduk. Adnan abi coğrafya mezunuymuş. Ekoloji ve coğrafya bilgisi ilgimizi çekti. Yangınların gerekliliği ve otlatmanın öneminden dem vurdu. Yaban hayatının önemine değindi. Hikmet Amca 1974 yılında bir pars (aynen bu şekilde ifade etti) yaraladığını ve bu parsın öldüğünü Hamza isimli çobanın parsı kendisinin vurduğunu iddia ettiğini söyledi. Hamza (ve oğlu Mehmet) Söğüt dağında hayvancılık yapıyormuş. Adnan abi bizi sırtlan kuyusu adlı bir mevkiye ayrıca oklu kirpilerin yaşadığı bir dere yatağına da götürebileceğini söyledi.
Harekete geçtik ve önce oklu kirpilerin bulunduğunu söylediği yere vardık. Ancak hiçbir in veya belirtiye rastlayamadık. Sırtlan kuyusu mevkiine vardığımızda da geçmişte girişinde kemiklere çok rastlanılan bu mağaranın ve çevresinin defineciler tarafından alt üst edilmiş ve girişinin kapanmış halde olduğunu gördük. Adnan abi köyde bu mevsimde akar durumda olan birkaç su kaynağını gösterdi bize. Ardından Yağcılar köyünden ayrıldık. Buradan Zeytinler köyüne geldik.
Köy kahvesinde yörenin eski ve yeni hayvancılık yapan birkaç kişisiyle karşılaştık. Ali Kaya (68) Kıran dağı ve çevresinde 30-40 sene önce sırtlanların bulunduğunu ve hatta parsın varlığından bahsetti. Bu yırtıcıların geçmişte Bursa, Kütahya ve Afyon illerinden hayvanlarını otlatarak yöreye gelen küçükbaş göçer sürüleri ile geldiğini iddia etti. Fakat bu türler yörenin yerli hayvanları olmakla beraber sürüleri takip etmeleri gayet doğal bir davranış olmalıydı. Ali amcaya göre artık hayvancılık bundan yaklaşık yarım asır önce alandaki binlerle ifade edilen hayvan sayısıyla karşılaştırılacak olursa yok dönecek kadar azdı ki bu da bu türlerin kaybolmuş (yok oldukları iddia edilemez olmakla beraber) olmalarının ana sebebiydi (?). Ayrıca sırtlan inlerinin bulunduğu sarp yerlerin isimlerini verdi. Günümüzde bahse konu dağlık alanda birkaç mevkide yüzer başlık sürüler bulunuyor. Ali Amca ve Kokar koyunda hayvancılık yapan Yaşar (Bilal) Kaya ile mülakatlarımızı gerçekleştirdikten sonra Kokar koyuna doğru Yaşar Kaya’nın aracını takip ederek yola düştük.
Hava kararmıştı ve orman yolu bir hayli bozuktu. Koya vardığımızda hayal kırıklığına uğradık. Bu koy bir balıkçı gemisinin demir attığı ve aynı zamanda balık havuzları ile işgal edilmiş kampa uygun olmayan bir alandı. Aslında burada suluin adında deniz suyu ve tatlı suyun buluştuğu bir mağarayı da incelecektik. Yaşar Kaya mağara yolunun da sık örtüyle kaplı olduğunu belirtince kısa bir değerlendirmenin ardından buradan ayrılıp Zeytineli Hacılar koyuna gitmeye karar verdik.
35 km yol kat ettikten sonra hacılar koyuna vardık. Plaja vardığımızda jandarma da oradaydı ve kimseye kamp yapmaya müsaade etmediklerini öğrendik. Bu koyun batısında Böğürtlen Koyu isimli bir başka koyun olduğunu öğrendik. 3-5 kmlik bir yolculuktan sonra epey geç saatte bu koya vardık ve kampımızı kurup istirahate geçtik.
Ertesi gün Zeytineli köy kahvesinde köylülerle sohbet ederek istihbaratlar topladık. Burada xxxxxx fok mağaraları ve dağlık alanda birkaç mağaranın lokasyon bilgilerini verdi. Daha sonra bizi xxxxxx hayvancılıkla uğraşan xxxxxx ile görüşmemizi önerdi.
Buradan ayrılıp xxxxxx mevkine giderek xxxxxx bulduk. Kendisi uzun yıllardır hayvancılık ve tarımla meşgul imiş. Ayrıca Çeşme kavunu yetiştiriyormuş. Saanen keçisi ile Halep keçisini kırarak (melezleyerek) süt verimini ve iklim uyumunu arttırdığını söylüyor keçilerinin. Söylediğine göre yine de iri memeli olmaları nedeniyle bu keçiler maki içerisinde otlamaya müsait değilmiş. Kendisinden bölgenin yaban hayatı hakkında anekdotlar dinledik. Dağlık alanda iki dikey mağara ve birkaç yatay mağaradan bahsetti. Maalesef müsait olmaması dolayısıyla mağaralara bizi götüremedi. Ancak kendisinden sonrası için söz aldık ve buradan Barbabos köyüne geçip köyün mesire alanında kamp kurduk. Geceyi burada geçirip ertesi gün Bursa’ya döndük.
İsmet Ceyhun Yıldırım
Yorumlar
Yorum Ekle
Bilgilendirme
Yorum Ekleyebilmeniz için Sitemize Kayıt Olmanız Gerekmektedir.
İlgili Konular
MENÜLER
EN İYİLER
KATEGORİ
KATEGORİ
ETKİNLİK TAKVİMİ
« Ekim 2024 » | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|
Pt | Sa | Ça | Pr | Cu | Ct | Pz |
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | |
7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 |
14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 |
21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 |
28 | 29 | 30 | 31 |